Her sürücü trafikte hata yapabilir. Kasti olmamak şartıyla yapılan ve kimseye zararı olmayan bazı hatalar göze batmayabilir, ancak bir kısım hatalar affedilir gibi değil. Kimimiz kırmızı ışığa aldırış etmeyiz, kimimiz kırmızı ışıkta durma zahmetine katlanırız ama yaya geçidini tapulu yerimiz zannederiz, bazen olmadık yerde sollama çeker, bazen kendimizi Formüla1 yarışında zannettiğimizden, aracın ibresine bakma lüzumu bile hissetmeyiz. Ne zaman ki trafik ekipleri tarafından çevrilirsek, ancak o zaman farkına varırız hız limitini aştığımızın. Bazen de adresimize gelen bir ceza makbuzu sayesinde nerede ve ne zaman hata yaptığımızı anlarız. Çünkü kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki ne yaptığımızın farkında bile olamıyoruz. Radara ya da mobese cihazına yakalandığımızda iş işten geçmiş oluyor ne yazık ki.
Peki, evlerimizde de buna benzer bir trafik akışı yaşandığının farkında mıyız? Anne-babalar olarak çocuklarımız için her şeyin en mükemmelini isteriz. Çocukluk ve
yetişkinlik yıllarında yollarına emin adımlarla devam etmelerini sağlamak için onlara bir takım kurallar telkin eder ve bunlara uymalarını isteriz. Onlara zararı dokunacak en ufak şeylerden kaçınırız. Sağlam bir kişiliğe sahip olmaları için elimizden geleni fazlasıyla yapma uğraşı içerisine gireriz. Ama bu uğraş sırasında farkında olmadan çocuklarımıza pek de olumlu olmayan fikirler de aşılayabiliriz. Hatta bazen o kadar ileri gideriz ki; trafikte hız limitini aşan sürücüden farkımız kalmaz. Çocuğumuza aşıladığımız yanlış düşüncelerin olumsuz etkilerini bir süre sonra görmeye başlarız. Bu sefer elimize tutuşturulan bir ceza makbuzu da değildir ne yazık ki. Ortada bir suç vardır ve ileriki yıllarda cezasını maalesef çocuk çekecektir.
Nedir, farkında olmadan çocuklara aşıladığımız bu yanlış düşünceler?
Birisi, belki en önemlisi: “Onlardan, giriştikleri her işte iyi olmalarını, başarılı olmalarını istemek.” Çocuklarımızı en iyisini yapmaya motive etmek ile onlardan her işte iyi olmalarını istemek arasında dikkatlerden kaçmaması gereken çok hassas bir çizgi vardır. Çocukların hiç ilgisi olmayan alanlarda onlardan başarı beklemek ve bunu onlara hissettirmek cinayettir. Onların azmini, hevesini, heyecanını katletmekle eşdeğerdir bu yaptığımız. Maalesef en çok yapılan hataların başında da bu vardır. Çocuklar farklı zeka yapılarına sahiptirler. Onlardan kendilerinde olmayan veya çok az olan bir beceriyi göstermelerini istemek, yüzme bilmeyen birini yarışmaya katıp ondan başarı beklemekle aynı şeydir. Yüzme bilmeyen birinin havuzdaki hali neyse, kendisinde olmayan bir yeteneği, beceriyi sergilemesi istenen çocuğun hali de odur.
Asıl tehlike ise çocuğumuzda var olan fakat sonraki yıllarda kendini gösterecek bir takım erdemleri köreltmektir. Çünkü yetenekler zamanla geliştirilebilir. Bunun için doğru adım atılmalı, çocuğun özgüvenini sarsacak, yıpratacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Onlardan istediğimiz, beklediğimiz başarılar eğer zamansızsa çocuğumuz hayal kırıklığına uğrayacaktır. Tabi ki biz de aynı akıbetten payımıza düşeni alacağız.
O halde ne yapılmalıdır? Çocuğumuzu körü körüne bir uğraşın içine sokmaktansa ona alternatifler göstererek ilgi alanının ne olduğunu belirlemeye çalışmamız gerekir. O zaman çocuğumuz kendini keşfedecek ve her insanın kendine has güçlü ve zayıf yönleri olduğunun farkına varacaktır.
Bu toplumun bilim insanına da, edebiyatçıya da, müzisyene de, ressama da, sporcuya da, siyasetçiye de, gazeteciye de; kısacası her meslek dalından insana ihtiyacı vardır. Bırakalım çocuklarımız kendi yeteneklerini sergilesin, bu yeteneklerine uygun bir çizgide yürüsünler. Eğer onların geleceğini düşünüyorsak, biz anne-babaların yapması gereken onlara bu konuda destek olmak, onları kendi emellerimiz doğrultusunda yetiştireceğiz diye heder etmemek, var olan yeteneklerini daha filizlenmeden, gün yüzüne çıkmadan yok etmemek olmalıdır.