Bu haftaki yazımızda, çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen, onu bizden ve kutsal varlıklardan soğutan ve ne yazık ki anne babalar tarafından sık başvurulan “korkutma” konusunu ele alacağız.
***
“Rahat dur, otur yerine, yeter artık! Eğer bir daha yaparsan… Akşama baban gelsin… Bak! Böyle yaparsan Allah seni cehennemde yakar! Seni odaya kapatayım da gör gününü. Orada öcüler var.”
Ve daha neler neler.
Hepiniz duymuşsunuzdur bu sözleri. Kimler tarafından kimlere söylendiğini de biliyor olmalısınız. Belki bir kısmı anlayışla karşılanabilir, ancak içlerinde öyleleri var ki… Sonuçlarının neler olabileceğini düşünmeden öfkeyle veya acziyet içinde söylenmiş olan sözler. Sonuçlarının neler olabileceğini düşünmeden, hesaba katmadan…
Çocuklar, yaşlarının ve içinde bulundukları ruh hallerinin gereği olarak zaman zaman aşırılığa kaçabilirler. Tabii bu aşırılık bize göredir. Çocuk, yaptığının aşırıya kaçtığını bilemez. O, sadece yaptığından zevk alma uğraşı içerisindedir. Ona göre her yol mubahtır. Evin içinde top oynarken ampullerin, camların veya herhangi bir eşyanın kırılabilme ihtimalini dahi düşünmez. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün tabiî ki.
Çocukların dünyası farklıdır. Onları anlayabilmek için onların dünyasına girmek, onların penceresinden bakmak, onların seviyesine inmek gerekir. Bunu başarabilirsek çocuklarımızı geleceğe daha iyi hazırlama imkânı bulmuş olacağız. Bir şeyi yapmak zor, yıkmak kolaydır. Çocuk yetiştirmek de muhakkak ki zor olanlardandır. Onların iyi bir şekilde yetişmesini sağlamak için kendimizden fedakârlık edeceğiz, onlara yeteri kadar zaman ayıracağız, sabırlı olacağız ki hedefimize ulaşabilelim. Aksi takdirde, yani kolay olanı seçtiğimizde telafisi mümkün olmayan sonuçlara kendimizi hazırlamaktan başka bir seçeneğimiz kalmayacaktır.
Nedir kolay olan? Çocukları korkutarak başımızı şişirmelerini önlemek mi? Peki, bunu nasıl yapacağız? Çocukları nasıl korkutacağız ki yaramazlık yapmasınlar? Yerlerinde rahat durup büyük insanlar gibi davransınlar! Çok kolay, inanın çok kolay! Mesela çocuğu “baba” ile korkutmaya başlayabiliriz. Çocuğu tarafından bunaltılan anne sabırsız ise, bilinçsiz ise hemen:
“Baban gelsin, yaptıklarını anlatacağım. Seni iyi bir haşlasın da bak bakalım beni üzmek neymiş?” diyecektir. Söylediği bu sözlerin, çocuğun babaya olan sevgisini, saygısını azaltacağının farkında değildir ne yazık ki. Ya da başka bir seçenek olan “öcü” imdadı! Annelerin sık sık başvurduğu yöntemlerden biridir bu. Çocuğu, odasına veya evin herhangi bir bölümüne kapatarak bir süre sakin bir ortama kavuşabilir anne, ancak evladının ruhunda nasıl bir tahribat meydana getirdiğini düşünmez. Tek başına kapalı ortamda bırakılan bir çocuğun -özellikle bu durum sık yaşanıyorsa- nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Üçüncü bir korkutma şekli daha vardır ki; çocuklarını ateist veya dinden uzak yetiştirmek isteyen anne-babalar için bulunmaz bir yöntemdir! Zaman zaman şahit olduğumuz, bazen müdahale ettiğimiz bazen de bu fırsatı bulamadığımız bir durum ne yazık ki. Sizlerinde tahmin ettiği gibi, Allah ile korkutmaktır bu en müthiş yöntem!
Çocuk yalan söyler, (bunun farkında bile değildir, yalanın ne olduğunu dahi bilmez) “Allah yakar, sakın bir daha yalan söyleme.” Çocuk yaramazlık yapar, “Anneni üzersen Allah seni cehenneme atar.” türünden sözler en can alıcı ve çocuğu sindirici sözlerdir! Ateşten kim korkmaz? Çocuk sustu, çocuk tırstı, çocuk kabuğuna çekildi. Belki amacımıza ulaştık ancak onu nasıl bir felakete sürükledik farkında bile değiliz, değil mi?
“Beni yakacak olan bu Allah’ta kim? Neden beni yakıyor? Madem beni yakıyor, o zaman onu sevmiyorum.” diyen bir çocuğa hak vermemek mümkün mü?
Sabır, sabır, sabır… Buna mecburuz, çocuğumuz için, onun geleceği için, ilerde vatana, millete, ailesine ve kendisine faydalı bir insan olması için buna mecburuz. “Böyle gelmiş böyle gider.” mantığını bırakmamız gerekir. Sorumluluklarımızın farkında olmamız ve onları yerine getirmemiz gerekir. Sorumluluktan kaçmak, zayıf karakterli insanlara mahsus bir durumdur. Kendi çocuğuna karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen bir insan topluma karşı sorumluluklarını yerine getirir mi? Topluma faydası olmayan bir fert, cihana hükmetse ne çıkar? İnsanlığı felakete sürükleyen nice insanlar vardır ki; tarih bunları tozlu yaprakları arasına kaydetmiştir. Oysa onlar da bir zamanlar çocuktu ve her çocuk gibi masumdular. Neden birer canavara dönüştüler peki? Neden masumiyetlerini koruyamadılar? Tertemiz olan ruhlarını, kalplerini neden kirlettiler?
Tarih, tam tersi insanları da kaydetmiştir. Onlar diğerlerinin aksine tozlu sayfalar yerine altın sayfalar arasında almışlardır yerlerini. İnsanı var eden yüce kudret insana “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” diyorsa, yani iyiliği, güzelliği, doğruluğu istiyorsa insandan, insanlar arasındaki bu tezat neden?
Binanın temeline indik yine. Çünkü sorun orada, sıkıntı orada. Ailede yani. Sanki şöyle dediğinizi duyar gibiyim.
“Toplumun hiç mi etkisi yok? Tek suçlu aile mi?”
Ben de size şu cevabı veriyorum. Sizin, toplum dediğiniz nedir? Ailelerden oluşan bir yapı değil midir?
Yazımızda hep annelere yüklendik. Sanki bütün suç onlarınmış gibi. Hayır! Bu kesinlikle doğru değil. Anneler kadar babalar da sorumludur çocuklarının eğitiminden, terbiyesinden. Çocuk eğitiminde anneye düşen görevler farklıdır, babaya düşenler farklı. Babanın yapması gerekenleri anneler üstlenmek zorunda kaldıkları için suçun çoğu babalardadır belki.
Çocuklarımız bizlerin geleceğidir. Onları yetiştirmenin bir bedeli vardır. Bu bedel sorumluluktur. Sorumluluklarının farkında olan anne-babalar olmamız dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder