Çocuğunun başarısız olmasını kimse istemez. İlerde onları iyi yerlerde görmek arzusu hiçbir zaman eksilmez insanda. Ama “BAŞARI” ve “İYİ YER” kavramları herkese göre değişir. Mesela; öğretmen okulunu kazanan bir üniversite öğrencisine başka birileri “İyi iyi. Hiç yoktan iyidir.” türünden son derece anlamsız sözler söylerlerdi bir zamanlar. Hukuk, tıp, mühendislik vs. gibi bölümlere girenler ise takdir edilirdi. Bu tür sözleri söyleyen insanlar eğitimin önemini anlamıyor veya anlamak istemiyor.
Yani bu ülkede hukukçuya, doktora, mühendise ihtiyaç varda eğitimciye yok mu? Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu ülkede ressama da, müzisyene de, sporcuya da ihtiyaç var. Meslekler bir bütündür. Biri olmadan toplumun bir tarafı mutlaka eksik kalır.
Bu örnekleri neden verdiğimizi izah edelim şimdi.
Veliler öğretmenin ağzından hep şunu duymak istiyor: “Çocuğunuz sayısal ve sözel derslerden çok başarılı.” Mutlu oluyorlar bu sözleri duyunca veya üzülüyorlar tam tersi sözlerle. Elbette her veli olumlu sözler işitmek ister ve bunda da yadırganacak bir durum yoktur. Fakat unutulmaması gereken çok önemli bir ayrıntı vardır ki; bunu kimse kabul etmek istemiyor.
Çocuklar farklı zekâ yapısına sahiptirler. Sözel-dilsel, mantıksal-matematiksel, görsel ve mekânsal, bedensel, müziksel olmak üzere zekâ çeşitleri vardır. Bir insan bu özelliklerin hepsine sahip olabileceği gibi sadece bir veya ikisine de sahip olabilir. Sözel zekâsı gelişmiş olan bir çocuk matematik dersinde yeterince başarılı olamayabilir ya da tam tersi, mantıksal-matematiksel zekâsı gelişmiş olan çocuk ise Türkçe vb. derslerden istenen düzeyde olmayabilir. Bunu da geçelim, bir kısım çocuklarda ise görsel, bedensel, müziksel zekâlar gelişmiştir ve bu çocuklar “yetenek dersleri” dediğimiz Beden Eğitimi, Müzik, Görsel Sanatlar (Resim-İş) derlerinde çok başarılı olmalarına rağmen aynı başarıyı diğer derslerde gösterememektedirler.
Veliler öğretmenin ağzından hep şunu duymak istiyor: “Çocuğunuz sayısal ve sözel derslerden çok başarılı.” Mutlu oluyorlar bu sözleri duyunca veya üzülüyorlar tam tersi sözlerle. Elbette her veli olumlu sözler işitmek ister ve bunda da yadırganacak bir durum yoktur. Fakat unutulmaması gereken çok önemli bir ayrıntı vardır ki; bunu kimse kabul etmek istemiyor.
Çocuklar farklı zekâ yapısına sahiptirler. Sözel-dilsel, mantıksal-matematiksel, görsel ve mekânsal, bedensel, müziksel olmak üzere zekâ çeşitleri vardır. Bir insan bu özelliklerin hepsine sahip olabileceği gibi sadece bir veya ikisine de sahip olabilir. Sözel zekâsı gelişmiş olan bir çocuk matematik dersinde yeterince başarılı olamayabilir ya da tam tersi, mantıksal-matematiksel zekâsı gelişmiş olan çocuk ise Türkçe vb. derslerden istenen düzeyde olmayabilir. Bunu da geçelim, bir kısım çocuklarda ise görsel, bedensel, müziksel zekâlar gelişmiştir ve bu çocuklar “yetenek dersleri” dediğimiz Beden Eğitimi, Müzik, Görsel Sanatlar (Resim-İş) derlerinde çok başarılı olmalarına rağmen aynı başarıyı diğer derslerde gösterememektedirler.
Eğer başarı sadece bir veya iki dersle ölçülüyorsa ortada bir başarısızlıktan söz edilebilir ancak bu mantık doğru değildir. Çocuk herhangi bir alanda başarılı ise onu o dalda ele almak ve o yönünü geliştirmeye çalışılmak gerekir.
Sadece çok güzel resim yapabilen bir öğrenci başarılıdır, çok iyi şarkı söyleyen, şarkıların ezgilerini kolay kavrayan bir çocuk başarılıdır. Futbol, basketbol, atletizm veya başka bir spor dalında yetenekli olan bir çocuk başarılıdır. Sorulan bir matematik problemini kolaylıkla çözen bir çocuk, okunan bir metinle ilgili soruları kolaylıkla cevaplandıran bir çocuk başarılıdır. Olaya bakış penceresi çok önemlidir. Her veli bunu kabul etmek zorundadır.
Toplumun bilim insanına da, sporcuya da, sanatçıya da, eğitimciye de, hukukçuya da, ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç yine bu toplumu oluşturan fertlerden karşılanmaktadır. O halde veliler çocukları için ellerinden geleni yapmalı fakat olmazı olur hale getirmeye kalkmamalı. Böyle bir beklentide olmamalı. Aksi halde hayal kırıklığı kaçınılmaz olacaktır.
Terzinin dediği gibi: “Ben kumaşımı tanırım.” Herkes çocuğunu iyi tanımalı ve ondan yapamayacağı şeyleri istememelidir. Sabırla ve kararlılıkla ona yardım etmeli fakat yeteneği olmayan konularda üzerine gitmemelidir. Hele hele çok yanlış olan bir davranış var ki; ondan kesinlikle uzak durulmalıdır. Maalesef şahit olduğumuz bu üzücü tablo şudur: Baba veya anne çocuğuna ödevlerinde yardımcı oluyor. Çocuk söyleneni anlayıp yaptığı takdirde problem olmuyor ama bir konuda takılıp kalıyorsa yavaş yavaş sinirler gerilmeye ve ağza alınması son derece yanlış olan sözler sarf edilmeye başlanıyor. Nedir bu sözler? “Oğlum sen salak mısın?” veya “Kızım geri zekâlı mısın sen?” başka örnekler de var tabii ki. Peki bu sözleri sarf eden anne-baba çocuğu bir girdabın içine sürüklediğinin farkında mı?
Çocuğumuzun yeteneklerini keşfedip onu o yönde yetiştirmemiz bir zorunluluktur. Maksat, ilerde hayatlarını kazanacakları bir meslek sahibi olmalarını sağlamak değil midir? Herkes doktor olsun, herkes mühendis, hâkim, savcı, polis, asker olsun, herkes devlet dairelerinde işe girsin, böyle bir mantık olabilir mi? Bu zihniyette olan bir insanın sinemaya gidip film izlemeye, tiyatroya gidip oyun seyretmeye, stadyuma gidip maç seyretmeye, bir şarkı dinlemeye, evinin bir köşesine tablo asmaya hakkı yoktur.
Uçmak kuşun, yüzmek balığın, avlanmak aslanın yeteneğidir. Çocuklarımızın her konuda başarılı olmasını istemek balığın kanatlanıp uçmak istemesiyle eş değerdedir….