Devletleri yönetenler, toplumları idare edenler, tarih boyunca silahlanmışlardır. Günümüzde bu durum bütün haşmetiyle ve aklımızın almayacağı boyutlarda büyük bir hızla devam ediyor. Üstelik bunu yapanlar düşmanca bir hesap peşinde olmadıklarını, amaçlarının barışçıl olduğunu ileri sürerek yapmaktadırlar bu işi. Bir bakıma doğru olabilir bu söz. Haklılık payı vardır mutlaka. Elinde bulunan silah sana karşı düşmanca hesaplar peşinde olan birilerini caydırıyorsa ve seni muhtemel bir felaketten koruyorsa o zaman elbette haklısındır. Hatta bu konuda Peygamber (s.a.v) Efendimiz, düşmanın silahıyla silahlanılması konusunda uyarıda bulunuyor. Yani silahı bulundurma amacı kendini korumak ve barışı sağlamak ise ne âlâ, değilse felaket her an kapını çalabilir ve çalıyor da…
Her neyse! Bizim işimiz silahla, silahlanmayla değil. Bu örneği, eldeki imkânlar iyi veya kötü yönde kullanıldığında meydana gelebilecek olayları daha iyi anlayabilmemiz adına verdik. Bizim işimiz insanla, onun iyi yetişmesiyle, eğitimiyle…
Silah deyince aklımıza herkesin malumu olanlar geliyor. Saymaya bile gerek yok. Peki, hiç düşündük mü? Acaba bunların dışında da silahlar var mı? Düşünmemiş olabiliriz, hatta buna gerek dahi görmemiş olmamız muhtemeldir. Belki de gözümüzün önünde oldukları için, her gün onlara dokunduğumuz, her gün onlarla haşır-neşir olduğumuz için düşünmek aklımıza gelmemiştir.
Şaşırmadığınızı biliyorum. Çünkü neyi kastettiğimi anladınız. Hepimizin evine, işyerine kadar girmiş olan televizyon ve bilgisayar... Günümüz dünyasında vazgeçemeyeceğimiz iki silah! Birer el bombası veya tahrip gücü yüksek birer mayın… İkisinden de en verimli şekilde faydalanmak bizlerin elinde. Tabii gaflete düşüp pimlerini çeker veya üzerlerine basarsak, ya kolumuzu-bacağımızı koparıp atar, ya gözümüzü kör eder, ya da…
Unutulmamalıdır ki toplumların yıkımı sadece topla, tüfekle olmuyor. Tarih sahnesinden çekilmiş nice devletler vardır ki; kendi içlerindeki karmaşadan, ahlâk çöküntüsünden veya kültür yozlaşmasından dolayı yıkılıp gitmişlerdir. Öz benliklerini kaybetmişler, başkalaşmışlar ve asıllarını unutmuşlardır. Bunlardan belki çok az bir kısmı ayağa kalkabilmiş ve günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Bunu başarabilenlerden biri de Türk milletidir. Şükürler olsun ki bizler, tarih boyunca birçok kez yıkılmamıza rağmen bir yenisini kurarak ayağa kalkmayı başarmışız. Tarih tekerrürden ibarettir. İbret alınmazsa tekrarının olmayacağını kim garanti edebilir?
Biz, silahla yıkılacak milletlerden değiliz. Bunu bildikleri için değil mi hücrelerimize kadar girip bizleri başkalaştırmaya, hissizleştirmeye gayret ediyorlar. Ellerindeki bütün imkânları seferber ederek sabırla ve acele etmeksizin, sindire sindire üzerimize geliyorlar.
Özellikle internet, hayatımıza girdikten sonra daha farklı bir boyut kazandı bu savaş. Burada unutulmaması gereken çok önemli bir ayrıntı var ki, belirtmeden geçemeyiz. Televizyon ve internet, toplumları yıkmak amacıyla icat edilmiş değildir. Böyle bir şeye ihtimal dahi veremeyiz. Hatta bunu iddia etmek son derece gülünçtür. Ancak bu iki mükemmel icadın, toplumlar üzerindeki etkisini görmezden gelmek de imkânsızdır.
**
*
Bu kadar sözden sonra asıl konumuza girelim artık ve şöyle sakin bir kafayla düşünelim lütfen. Evimizdeki bu cihazları amacına uygun kullanıyor muyuz? Onların, çocuklarımız için faydalı olmasına çalışıyor muyuz? Yoksa pimlerini çekip ellerine mi veriyoruz? Eğer öyleyse acınacak bir haldeyiz ne yazık ki. Her anne baba her konuda olduğu gibi televizyon ve internet konusunda da üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Hatta diğerlerinden daha öncelikli olarak yapmalıdırlar bunu. Çünkü amacına uygun kullanılmayan bu iki mükemmel teknoloji harikası, öldürücü bir virüse dönüşebilir ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir.
Ne yapacağız peki? Evimize sokmayacak mıyız? Böyle bir davranışa kalkışmak öncelikle kendimizle çelişmek olmaz mı? Hani, ilim Çin’de de olsa arayıp bulmamız gerekiyordu! Teknolojiye uzak durmak başımızı kuma gömmekle eşdeğerdir. Biz devekuşu değiliz. Biz insanız ve insan olmanın gereği de gelişen, değişen dünyaya, teknolojiye ayak uydurmaktır. O halde geriye bu teknolojiyi amaca uygun kullanmak ve ondan en verimli şekilde faydalanmak kalıyor.
Sorumluluk sahibi anne babalar çocuklarının iyi yetişmesini istiyorlarsa akşamları televizyon karşısına geçip çocuğun psikolojik, ruhsal ve sosyal gelişimine en ufak bir katkısı olmayan programları izlememelidirler. Şiddet içerikli, olumsuz davranış oluşturabilecek ve cinselliğin ön planda olduğu programlar, çocuklar için pimi çekilmiş birer el bombasından veya üzerine basılmış birer mayından farksızdır. Bu programları izlemek kimsenin kolunu, bacağını kopartmaz, sakat bırakmaz elbette ancak, çocukların ruhundan bir şeyler koparacağı da muhakkaktır. Seçici olmak zorundayız. Kimse kafamıza silah dayayıp o programları zorla izletmiyor. Kendi nefsani arzularımızı tatmin etmek uğruna çocuğumuzu heder ettiğimizin farkında değiliz maalesef. Biliyorum bu satırlar ağırımıza gidiyor. Kabullenmek istemiyoruz hatta kızıyoruz. Oysa tek yapmamız gereken seçici olmak ve fedakârlıktan kaçmamak. Televizyonda o kadar mükemmel programlar var ki, tüm aile fertlerinin oturup rahatça izleyebileceği ve gelişimimize katkısı olan programlar…
**
*
İnternet… Günümüzün olmazsa olmazlarından. Ortadan kalktığını düşünmek bile korkunç. Hayatın her anına sirayet etmiş sanki. Hayatımızı kolaylaştıran ve bir o kadar da esaret altına alan devasa bir icat. Aslında “kendimizi esir ettiğimiz” demek daha doğru olacaktır. Tıpkı televizyon gibi hatta ondan da tehlikeli olabilecek bir canavar… Çocuklarımızın saatlerce bilgisayar başında kalması, internette gezmesi, tozması, oynaması, zıplaması… Bütün bunları yaparken girip-çıktığı, oturup soluklandığı yerler… Oynadığı bir oyuna kendisini kaptıran ve etkisini sürekli üzerinde hisseden çocuklarımız… Bu arada fiziki rahatsızlıkları saymıyorum bile. Çocuğun eline bilgisayar vermek marifet değildir. Marifet onu amaca uygun kullanmasını sağlamaktır.
Sanal alemde yaşayan, mongollaşan, hissizleşen, bananeciliği adet edinen, gerçek dünyadan kopan çocuklar yetiştirmeyelim lütfen!