Bazen hararetli konuşan insanlar görürüz. Bir kahvehane, sokak, otobüs, park veya başka bir yerde çıkabilirler karşımıza. Biraz kulak kabartıp dinlerseniz çok şey bildiklerini (!) görürsünüz. Biri memleketin ekonomik sorunları çözer, diğer biri taraftarı olduğu takımı şampiyon yapar, bir başkası anayasa taslağı hazırlar, biri darbe yapar, öteki meydanlarda darağaçları kurar, vesaire vesaire…
Aslında bu gibi durumlar halkımızın olaylara duyarsız kalmadığının en belirgin göstergesidir ve yadırganmamalıdır. Yadırganması gereken, bilgi alanımız dışındaki bir konuda ahkâm kesmemizdir. Yani öyle bir konuşuyoruz ki, elimize fırsat verseler her şeyi düzelteceğiz! Oysa yapmamız gereken tek şey kendimizi mesleğimizde geliştirmeye çalışmak olmalıdır. Bu konuda birbirimizle tartışalım, eksiklerimizi tespit edip tamamlayalım, yanlışlarımızı düzeltme yoluna gidelim. Kısacası kendi tabağımızdaki yemeği yiyelim.
Her şeyi bilmemiz yeterince gelişmiş bir ülke olmamıza mani oldu! Her şeyi bildiğimiz için her şeyi birbirine karıştırdık. Doğruyu yanlışı birbirinden ayırt edemez hale geldik. Başkalarının doğrularına yanlış, yanlışlarına doğru dedik. Asıl yapmamız gerekeni yani kendimizi yetiştirme işini yapmayıp hep başkalarını eleştirdik. Kendi kusurlarımızı görmezden geldik. Hep çamur attık ama üzerimizdeki çamurları temizleme yoluna gitmedik.
“Türkiye, neden yeterince kalkınamadı” sorusunun cevabı galiba bu satırlarda saklı. Yapmamız gerekenler dışında her şeye burnumuzu soktuk. İşi ehillerine bırakmadık. Yapmaya çalışanlara da engel olduk. Sonuçta bir zamanlar elimize su dökemeyen milletler bizi sollayıp gittiler. Şimdi biz onları yakalamak için koşturup duruyoruz.
Almanlar, hem bir hem ikinci dünya savaşlarında ağır yenilgiye uğradılar. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nda her şeylerini kaybetmelerine, hemen hemen bütün şehirleri yerle bir olmasına rağmen Almanya bu gün Avrupa’nın en güçlü ülkesi konumunda. Peki, bunu nasıl başardı Almanlar? Ya biz! Biz ne yaptık dersiniz? 2. Dünya Savaşı’na girmediğimiz halde aradan geçen onlarca yıl boyunca ne yaptık? İşin aslını bırakıp şekline takıldık. Medeniyeti yanlış yorumladık, insanların icraatlarına değil düşüncelerine takıldık. Onları komünist, faşist, gerici, yobaz, aşırı sağcı veya solcu gibi sınıflara ayırdık. Ülke için çalışan insanları küstürdük, şevklerini kırdık. Fikirlere saygı göstermedik, tek tip insan yetiştirmek için olağanüstü gayret sarf ettik. Atatürk’ün “Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştireceğiz” sözünü kulak ardı ettik ama her fırsatta da “Atatürkçüyüm” demekten geri durmadık. Bu, ikiyüzlülükten de asla utanmadık.
Artık her yanlışın üzerine bir sünger çekme zamanı geldi. Türk toplumu silkinmeli, kendine gelmeli, ayağa kalkmalı, üzerindeki uyuşukluğu atmalıdır. Geçmişte yaşanan hatalardan ders alınmalı ve bu hatalar bir daha tekrarlanmamalıdır.
Ülkemizi güzel günler bekliyor. Karamsarlık doğru değil. Geleceğe umutla ve olumlu açıdan bakmak gerekiyor. Birbirimizi yemenin, eleştirmenin, aşağılamanın mantıklı bir izahı olamaz. Kendi içimizdeki kısır çekişme kime fayda sağlıyor bir düşünün. Tarihe göz attığımızda, toplumların çoğunlukla içerdeki hainlerin ihanetleri yüzünden yıkılmaya başladığını görürüz. Bu her zaman olmuştur ve olmaya devam edecektir. Kanserli bir hücre zamanında müdahale edilmek suretiyle tedavi edilebiliyor. Aramıza atılan nifak tohumları da birer kanser hücresi misalidir. O halde bunun tedbirini almak gerekir. Bu millet uyanık olmak zorundadır. Gaflete düşme lüksümüz yok. Çünkü daha önce böyle bir gafletin bedelini koca bir imparatorluğu kaybederek ödedik. O halde Cumhuriyetimize sahip çıkmak ve onun değerlerini korumaya azami özen göstermek zorundayız. İnancımızı yaşamak ve ona sıkı sıkıya sarılmak, ortak değerlere sahip çıkmak, farklılıklarımıza saygı göstermek hepimizin görevidir.
Vatan, vatana sahip çıkana gerek.
Vatan kıymeti bilmeyene vatan ne gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder