Fatih Sultan Mehmet, yeni yaptıracağı caminin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder. Mimar, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih de buna sinirlenerek mimarın elini kestirir. Mimar Sinan-ı Atik, padişah aleyhine dava açar. Fakat ne Galata ne de Eyüp kadılığı padişahı yargılamayı göze alamaz. Mimarın şikayetini Üsküdar Kadısı Hızır Bey kabul eder ve davayı açar. Mahkemeye celb edilen büyük padişah, baş köşeye geçmek isterse de davacıyla birlikte mahkeme huzurunda ayakta bekletilir. Yargılama sonunda, padişah suçlu bulunur. Ceza olarak mimara yapılan haksızlığın aynısının tatbik edilmesine, yani padişahın elinin kesilmesine karar verilir. Rum mimar, mahkemenin verdiği bu büyük karar karşısında şaşkına döner ve davasından feragat eder. Mimar, kısası istemediği için, Fatih, günde on altın tazminata mahkum olur ve hatta kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına çıkarır. Böylece padişahın eli kesilmekten kurtulur.
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, mahkemenin kararından sonra Fatih çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla senin başını paramparça ederdim” der. Kadı Hızır Bey Çelebi’de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir:
“Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik-deşik ederdim.”
Bu olaydan kim ne anlar bilinmez ama gerçek olan şu ki; böyle bir adaleti sanırım hiç kimse istememezlik etmez. Çalkantılı bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde ülkemiz için en güzelinin, en doğrusunun yapılmasını ümit etmeliyiz.
Yargı işini yargı kurumlarına bırakarak biz işimize dönelim. Her zamanki gibi bizim işimiz evde ve okulda eğitimdir. Adaletten söz açmışken anne-babalar olarak kendimize de bir bakmamız gerekiyor. Çocuklarımız arasında olmamız gerektiği gibi olabiliyor, adaletli davranıyor muyuz? Herhalde bu soruya hiç kimse “Hayır! Ben davranmıyorum” diye cevap vermez ancak bazen farkında olmadan bu hataya düştüğümüzü kabul etmemiz gerekiyor. Özellikle küçük çocuklar büyükleri karşısında biraz daha korunurlar ki bu gayet normaldir. Bazen büyükler küçüklere karşı baskı kurabilir ve bunu önlemek de biz anne-babalara düşer. Bu konuda hassas olmalı şişi de kebabı da yakmamalıyız. Çocuklar arasında adaletli olmak her konuda çok önemlidir. Birisine aldığımız herhangi bir şeyden öteki asla mahrum olmamalı. Çocuklar paylaşmayı ailede öğrenmeli. Bencil yetiştirilmiş bir çocuk aileler için problem olabilir.
Çocuklar arasında adaletli davranmamız gereken en önemli konuların başında ise sevgi geliyor. Çocuklar bu konuda çok hassastır. Bizler farkında olamayabiliriz ama onlar en ufak bir hatamızı dahi kaçırmazlar. Burada ise büyük çocuklarımızı incitmemeliyiz. Çünkü küçükler daha fazla ilgi görür. Dengeyi çok iyi kurmamız bir mecburiyettir. Kız çocuklar kendilerini sevdirmeyi başarırlar. Bu onların yapıları gereğidir. Erkek çocuklar ise bunu beceremezler. İşte çocuklar arasında ki ince çizgi budur. Biz anne- babalar bu hususu asla göz ardı etmemeliyiz. Bazı ailelerde kızlara olan aşırı ilgi gelişim çağındaki çocuklarda kişilik bozukluğuna neden olabilmekte ve ilerde cinsiyet problemi yaşanabilmektedir. Erkek çocuk kızlara özenmekte ve onlar gibi davranabilmektedir. Bu durum oldukça ciddi bir problemdir ve buna sebep olan da ne yazık ki sorumsuz ailelerdir.
Her konuda olduğu gibi çocuklarımız arasında da adaletli olmaya, sevgimizi onlara eşit olarak yansıtmaya çalışalım. Bu konuda kendimizi sorgulayalım lütfen…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder