11 Şubat 2011 Cuma

Özgürlük İçimizde

Ellerinde yumurtalar, bir kısmının saçı uzun, sakallar biraz kısa. Şey gibi, hani şu meşhur devrimci… Neydi adı? Hani şu tişörtlerin üzerinde resmi vardır ya canım. Yahu dilimin ucunda ama bir türlü söyleyemiyorum.
-Che Guevara.
            Hah, işte o. Diline sağlık. Nerde kalmıştık? Hah tamam. Tıpkı Ce gevera gibi. Sordum. Derdiniz ne sizin? Ne dese beğenirsin? “Özgürlük istiyoruz.”
            – :) ))
            Haklısın Hüsnü, tıpkı bende senin gibi çok güldüm. Özgürlük istiyormuş… Dedim evlat, tutuklu musun ki özgürlük istiyorsun? Yan yan baktı önce. “Sen ne anlarsın moruk” cinsinden yani. İmalı imalı…
            Derken bir baktım yumurtalar, çürük domatesler havada uçuşuyor. Yahu ne oluyoruz, menemen partisi mi var? Adamı zor tıktılar arabaya. Alıp hızla uzaklaştılar ama bizimkiler yeteri kadar oturma özgürlüğüne sahip olmamalılar ki bu sefer kapının önünde tüneyip kaldılar. Oranın en yetkili amiri… Bak, onun da adını unuttum. Vektör, yada sektör gibi bişeydi.
-Rektör, rektör.
Hah tamam, rektör işte. Polise demiş; “Bunları kaldırın buradan, üniversitemde böyle densizliğe müsaade edemem.” Bir baktım ortalık polis kaynıyor. Alıp ekip otolarına bindirmek istiyorlar ve lakin istemekle oluyor mu? Gönüllü gelmezse yaka paça, karga tulumba… Yahu polisin işi de zor be Hüsnü.
Her neyse, bizimkiler kol kola kenetlendiler, yattılar yerlere. Birini tutup kaldırsan ötekiler peşine sürüklene sürüklene… Yok yok, polisin işi hakkaten zor Hüsnü.
İçimi asıl yakan ne, biliyor musun Hüsnü? Bu gencecik beyinler bu yollara niye meyleder? Niçin derslerine çalışıp bir an önce okulunu bitirip vatana hizmet etmeye uğraşmazda, böyle polise, vekile, devlet ekranına…
-Ekran değil, erkân.
Ney?
-Erkân, erkân.
Canım o kadar dilimiz döndü yeter. Erkân, merkân, karıştırma şimdi. Niye onlara yumurta atar, ne dediklerini anlamadığım şeyler bağırır.
-Slogan.
Ne gan ne gan?
-Slogan, slogan.
Yahu Hüsnü! Sen nerden biliyorsun bu kadar şeyi?
-Okuyorum abi, bir de gündemi takip ediyorum. Yılda bir kitap olmasa bile en azından yarısını kesin bitiririm. Sonra, bizimkilerin maçını takip eden gün mutlaka gazeteye göz atarım.
Ulan biz de okuduk ama baksana hiçbir şeyden haberimiz yokmuş meğer…
Hüsnü!
-Buyur abi.
Yoksa bazı günler posta gözümden gazetemi sen mi aşırıyorsun?
-Estağfurullah Necati abi!
Eğer gazetemi aşıranı bir bulursam Hüsnü…
Neyse, oturdum gençlerden birinin yanına. Dedim, evlat! Ayakkabıların markası Adidas. Kıçındaki pantolon kot. Hani şu Amerikan kovboylarının giyindiği cinsten…
“Ne olmuş” demesin mi? Ne olmuşu var mı yahu? Sen kalkıp emperyalizme karşı bayrak açacan, ama ayağında ve kıçında emperyalist dediğin ülkelerin malzemelerini taşıyacan. Sen söyle Hüsnü, odlu mu şimdi bu.
-Olmadı Necati abi.
Dedim, gel seni Küba’ya göndereyim. Bütün masraflar benden. Git orda yaşa. Tam senin istediğin gibi özgürlük var orda.
-Olur mu Necati abi. Küba daha düne kadar cep telefonunun bile yasak olduğu bir ülkeydi.
Canım anla işte Hüsnü. Sen de cahil cahil konuşup canımı sıkma şimdi…
Neyse boş ver Hüsnü. Bu haftaki maç ne olur sence?…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder